Cemaatlerde dinledikten sonra rahmetli Kemal Kılıç’a; gel bu adamla bir röportaj yap dedim. Fakat bir türlü zaman bulamadı Kemal Kılıç. Ben ise ne etti isem, bir türlü ikna edemedim. Korkuyordu gazetelerde çıkar diye.
En son Fıstıkların bekçiliğini yaparken, yine gizli gizli ağlarken yanına gittim.Gazetelere vermeyeceğimi sözü vererek konuşmaya ikna ettim. Belge olsun diye. Yazı hafızalardan daha daimi ve kalıcıdır. Hafıza ihanet edebiliyor. Yazıya dökülen söz daha güçlüdür.
Neyse, sözü uzatmadan Dersim katliamın tanığına verelim.
Ape Heci( Hacı Amca) anlatırmısın Dersim harbini?
”Üç yıldır nişanlıydım. Beni askerliğe çağırdılar. Gittim…”
Dersim’e gelsek…
”Önce bizi bir talime tabi tutular. Uzun boylu, esmer, tay gibi yürüyen bir komutandı. Dersim’e gideceğimizi, oradaki Ermeniler namusumuza el uzatmışlar. Toprağımızın bir kısmını elimizde alacaklarını söyledi. Bunlar din, ırz düşmanıdırlar. Böyle deyince insan yerinde duramıyordu. Hemen gitmek istiyordu doğrusu.
Trenle birkaç yerden sonra Dersim’e vardık. Dağa götürdüler. Hep orman ve lıkır lıkır sular akıyor. Çoğu köylerini bırakıp kaçmışlar. Koyunlarını bırakıp kaçmışlar korkudan. Abdullah Alpdoğan koyunlara el koyuyordu. Kamyonlara doldurup gönderirdi. Acayip zengindi. Seyit Rıza’dan bahsedince eli- kolu titrerdi.. Seyit Rıza’dan herkes korkardı.
Bir gün bizi bir köye saldırtılar. Bu köyü yerle bir ettiler. Güzel evleri vardı. Köyü yaktılar. Köy gözümün önünde cayır cayır yanıyordu vala. Hayvanlar alevlerin arasında bağırarak kaçıyorlardı.
Bir günde, akşam uyutmadılar bizi. Sabahleyin uyuduk yani. Akşama doğru Seyit Rıza’nın adamları geliyor dediler. Herkes korkuyla bir şeyler mırıldandı. Bize yakın bir vadiye yaklaştık. Bizi bırakmadılar. Kapkara bir duman yükseliyordu. Rüzgar dumanı bize doğru getirdiği zaman dayanılmaz bir koku geliyordu. Meğer insan cesetlerini üst üste atmışlar ve yakmışlar. Yeğenim, yakılan insan kokusunu da yaşadım.Kokusu daha genzimdedir.
Bir ikindi vaktiydi. Çok yorulmuştuk. Ben ile bir Erzurumlu arkadaş büyük bir taşın eteğinde Kurmanci konuşuyorduk. O hep öldürülenlerin de Kurmanc olduklarını söylerdi. Ben inanmazdım. Müslüman müslümana bunu yapmaz derdim. Meğer komutan da taşın tepesinde bizi dinliyor. Birden taştan aşağıya atladı. “Nedir bu sizden çektiklerimiz dedi?” İki-üç gün çadır hapsine koydular. Bazen gelip keyflerine göre dayak çekerlerdi. En son tokatı da; “aha bu da Seyit Rıza için” derlerdi.
Her öğlen ıstırhatında birkaç koyunu değneklere geçirip ateşler üzerinde çevirirlerdi.
Tam yirmi günüm dolmuştu Dersim’de. Abdullah paşa geldi. “Asker! Kemal paşadan haber var. Kemal paşa demişki, eğer bu savaşı başarıyla bitirirseniniz Halebe gideceğiz.”
Peki Ape Heci, Halebe gider miydiniz? Kaçmayı hiç düşünmedin mi?
Vala Bıraze( yeğen), Kemal paşa rahatsız olmasaydı bizi gönderirdi.. Halebi de yerle bir ederdik. Kaçamazdık ki. Şimdiki gibi tomafil(otomobil) yoktu ki. Neyle?
Peki Ape Heci, köylere giderken köylüleri görmüyor muydunuz? Konuşmalarını…=
Bıraze, hangi köye asker girse köylüler ya kaçmışlar, yada kaçıp evlerine sığınıyorlar. Korkuyorlardı.
Hiç askere tepki gösteren köy oldu mu?
Oldu tabii. Bir köye gittik. Köylüleri köy meydanına topladılar. Önce ıslatılar sonra sopa dayağında geçirdiler. Komutan herkese küfür etti. Ana- bacı düz gitti. Köylüler de küfür ettiler. Erkekler ile kadınları ayırtılar. İki kişi vardı ayrılmıyorlardı. Nişanlıymışlar. Yeğenim, kızı aldılar yerlerde sürüklüyerek götürdüler. Tumanını çekip yırtılar. Tüm milletin gözlerin önünde tecavüz ettiler. Genç nişanlısı gitti kendini kayalıklardan aşağıya attı. Bu gözlerimle gördüm, kulaklarımla işitim kızın acı çığlıklarını. Huso Huso diye bağırıyordu cığerlerini yırtarcasına.
Herşeyi talan ettiler. Yeğenim bir ormanları var. Kıyamasın bakmaya. Yaktılar. Alevler iki insan boyu kadardı. Domuzlar öyle kaçıyorlardı ki.
Bir köy vardı. Ovacık tarafındaydı. Seyit Rıza’yı destekliyorlarmış. Bizi götürdüler o köye. Köyü insanlarla birlikte yakın dediler. Her tarafı alevlere verdiler. O esnada yangında kaçan bir kadının peşinde bir kız çocuğu ağlıyordu. Üç-dört yaşında ya vardı ya yoktu. Kız çocuk cigerlerini yırtarcasına ağlıyordu. Fakat bizim dilimizle ağlıyordu. Kadın biraz bekledi. Kız çocuğu anesine yatişecekti ki, kurşunla yere yığıldı. Komutan kahkaha atıyordu. Dinime imanıma! Kız bizim dil ile ağlamaya başladı.”
Ape Heci de ağladı burada. Bundan sonra ne olmuş, ne olmamış hiç konuşmazdı, konuşmadı. Sadece küçücük gözlerinde gözyaşları dökülürdü salça rengindeki toprağa. Artık ne yapsan boş, anlatmazdı. Belki de anlatamıyordu.
Osman AcarBir ikindi vaktiydi. Çok yorulmuştuk. Ben ile bir Erzurumlu arkadaş büyük bir taşın eteğinde Kurmanci konuşuyorduk. O hep öldürülenlerin de Kurmanc olduklarını söylerdi. Ben inanmazdım. Müslüman müslümana bunu yapmaz derdim. Meğer komutan da taşın tepesinde bizi dinliyor. Birden taştan aşağıya atladı. “Nedir bu sizden çektiklerimiz dedi?” İki-üç gün çadır hapsine koydular. Bazen gelip keyflerine göre dayak çekerlerdi. En son tokatı da; “aha bu da Seyit Rıza için” derlerdi.
Her öğlen ıstırhatında birkaç koyunu değneklere geçirip ateşler üzerinde çevirirlerdi.
Tam yirmi günüm dolmuştu Dersim’de. Abdullah paşa geldi. “Asker! Kemal paşadan haber var. Kemal paşa demişki, eğer bu savaşı başarıyla bitirirseniniz Halebe gideceğiz.”
Peki Ape Heci, Halebe gider miydiniz? Kaçmayı hiç düşünmedin mi?
Vala Bıraze( yeğen), Kemal paşa rahatsız olmasaydı bizi gönderirdi.. Halebi de yerle bir ederdik. Kaçamazdık ki. Şimdiki gibi tomafil(otomobil) yoktu ki. Neyle?
Peki Ape Heci, köylere giderken köylüleri görmüyor muydunuz? Konuşmalarını…
Bıraze, hangi köye asker girse köylüler ya kaçmışlar, yada kaçıp evlerine sığınıyorlar. Korkuyorlardı.
Hiç askere tepki gösteren köy oldu mu?
Oldu tabii. Bir köye gittik. Köylüleri köy meydanına topladılar. Önce ıslatılar sonra sopa dayağında geçirdiler. Komutan herkese küfür etti. Ana- bacı düz gitti. Köylüler de küfür ettiler. Erkekler ile kadınları ayırtılar. İki kişi vardı ayrılmıyorlardı. Nişanlıymışlar. Yeğenim, kızı aldılar yerlerde sürüklüyerek götürdüler. Tumanını çekip yırtılar. Tüm milletin gözlerin önünde tecavüz ettiler. Genç nişanlısı gitti kendini kayalıklardan aşağıya attı. Bu gözlerimle gördüm, kulaklarımla işitim kızın acı çığlıklarını. Huso Huso diye bağırıyordu cığerlerini yırtarcasına.
Herşeyi talan ettiler. Yeğenim bir ormanları var. Kıyamasın bakmaya. Yaktılar. Alevler iki insan boyu kadardı. Domuzlar öyle kaçıyorlardı ki.
Bir köy vardı. Ovacık tarafındaydı. Seyit Rıza’yı destekliyorlarmış. Bizi götürdüler o köye. Köyü insanlarla birlikte yakın dediler. Her tarafı alevlere verdiler. O esnada yangında kaçan bir kadının peşinde bir kız çocuğu ağlıyordu. Üç-dört yaşında ya vardı ya yoktu. Kız çocuk cigerlerini yırtarcasına ağlıyordu. Fakat bizim dilimizle ağlıyordu. Kadın biraz bekledi. Kız çocuğu anesine yatişecekti ki, kurşunla yere yığıldı. Komutan kahkaha atıyordu. Dinime imanıma! Kız bizim dil ile ağlamaya başladı.”
Ape Heci de ağladı burada. Bundan sonra ne olmuş, ne olmamış hiç konuşmazdı, konuşmadı. Sadece küçücük gözlerinde gözyaşları dökülürdü salça rengindeki toprağa. Artık ne yapsan boş, anlatmazdı. Belki de anlatamıyordu.
Osman AcarBir ikindi vaktiydi. Çok yorulmuştuk. Ben ile bir Erzurumlu arkadaş büyük bir taşın eteğinde Kurmanci konuşuyorduk. O hep öldürülenlerin de Kurmanc olduklarını söylerdi. Ben inanmazdım. Müslüman müslümana bunu yapmaz derdim. Meğer komutan da taşın tepesinde bizi dinliyor. Birden taştan aşağıya atladı. “Nedir bu sizden çektiklerimiz dedi?” İki-üç gün çadır hapsine koydular. Bazen gelip keyflerine göre dayak çekerlerdi. En son tokatı da; “aha bu da Seyit Rıza için” derlerdi.
Her öğlen ıstırhatında birkaç koyunu değneklere geçirip ateşler üzerinde çevirirlerdi.
Tam yirmi günüm dolmuştu Dersim’de. Abdullah paşa geldi. “Asker! Kemal paşadan haber var. Kemal paşa demişki, eğer bu savaşı başarıyla bitirirseniniz Halebe gideceğiz.”
Peki Ape Heci, Halebe gider miydiniz? Kaçmayı hiç düşünmedin mi?
Vala Bıraze( yeğen), Kemal paşa rahatsız olmasaydı bizi gönderirdi.. Halebi de yerle bir ederdik. Kaçamazdık ki. Şimdiki gibi tomafil(otomobil) yoktu ki. Neyle?
Peki Ape Heci, köylere giderken köylüleri görmüyor muydunuz? Konuşmalarını…
Bıraze, hangi köye asker girse köylüler ya kaçmışlar, yada kaçıp evlerine sığınıyorlar. Korkuyorlardı.
Hiç askere tepki gösteren köy oldu mu?
Oldu tabii. Bir köye gittik. Köylüleri köy meydanına topladılar. Önce ıslatılar sonra sopa dayağında geçirdiler. Komutan herkese küfür etti. Ana- bacı düz gitti. Köylüler de küfür ettiler. Erkekler ile kadınları ayırtılar. İki kişi vardı ayrılmıyorlardı. Nişanlıymışlar. Yeğenim, kızı aldılar yerlerde sürüklüyerek götürdüler. Tumanını çekip yırtılar. Tüm milletin gözlerin önünde tecavüz ettiler. Genç nişanlısı gitti kendini kayalıklardan aşağıya attı. Bu gözlerimle gördüm, kulaklarımla işitim kızın acı çığlıklarını. Huso Huso diye bağırıyordu cığerlerini yırtarcasına.
Herşeyi talan ettiler. Yeğenim bir ormanları var. Kıyamasın bakmaya. Yaktılar. Alevler iki insan boyu kadardı. Domuzlar öyle kaçıyorlardı ki.
Bir köy vardı. Ovacık tarafındaydı. Seyit Rıza’yı destekliyorlarmış. Bizi götürdüler o köye. Köyü insanlarla birlikte yakın dediler. Her tarafı alevlere verdiler. O esnada yangında kaçan bir kadının peşinde bir kız çocuğu ağlıyordu. Üç-dört yaşında ya vardı ya yoktu. Kız çocuk cigerlerini yırtarcasına ağlıyordu. Fakat bizim dilimizle ağlıyordu. Kadın biraz bekledi. Kız çocuğu anesine yatişecekti ki, kurşunla yere yığıldı. Komutan kahkaha atıyordu. Dinime imanıma! Kız bizim dil ile ağlamaya başladı.”
Ape Heci de ağladı burada. Bundan sonra ne olmuş, ne olmamış hiç konuşmazdı, konuşmadı. Sadece küçücük gözlerinde gözyaşları dökülürdü salça rengindeki toprağa. Artık ne yapsan boş, anlatmazdı. Belki de anlatamıyordu.
Osman AcarBir ikindi vaktiydi. Çok yorulmuştuk. Ben ile bir Erzurumlu arkadaş büyük bir taşın eteğinde Kurmanci konuşuyorduk. O hep öldürülenlerin de Kurmanc olduklarını söylerdi. Ben inanmazdım. Müslüman müslümana bunu yapmaz derdim. Meğer komutan da taşın tepesinde bizi dinliyor. Birden taştan aşağıya atladı. “Nedir bu sizden çektiklerimiz dedi?” İki-üç gün çadır hapsine koydular. Bazen gelip keyflerine göre dayak çekerlerdi. En son tokatı da; “aha bu da Seyit Rıza için” derlerdi.
Her öğlen ıstırhatında birkaç koyunu değneklere geçirip ateşler üzerinde çevirirlerdi.
Tam yirmi günüm dolmuştu Dersim’de. Abdullah paşa geldi. “Asker! Kemal paşadan haber var. Kemal paşa demişki, eğer bu savaşı başarıyla bitirirseniniz Halebe gideceğiz.”
Peki Ape Heci, Halebe gider miydiniz? Kaçmayı hiç düşünmedin mi?
Vala Bıraze( yeğen), Kemal paşa rahatsız olmasaydı bizi gönderirdi.. Halebi de yerle bir ederdik. Kaçamazdık ki. Şimdiki gibi tomafil(otomobil) yoktu ki. Neyle?
Peki Ape Heci, köylere giderken köylüleri görmüyor muydunuz? Konuşmalarını…
Bıraze, hangi köye asker girse köylüler ya kaçmışlar, yada kaçıp evlerine sığınıyorlar. Korkuyorlardı.
Hiç askere tepki gösteren köy oldu mu?
Oldu tabii. Bir köye gittik. Köylüleri köy meydanına topladılar. Önce ıslatılar sonra sopa dayağında geçirdiler. Komutan herkese küfür etti. Ana- bacı düz gitti. Köylüler de küfür ettiler. Erkekler ile kadınları ayırtılar. İki kişi vardı ayrılmıyorlardı. Nişanlıymışlar. Yeğenim, kızı aldılar yerlerde sürüklüyerek götürdüler. Tumanını çekip yırtılar. Tüm milletin gözlerin önünde tecavüz ettiler. Genç nişanlısı gitti kendini kayalıklardan aşağıya attı. Bu gözlerimle gördüm, kulaklarımla işitim kızın acı çığlıklarını. Huso Huso diye bağırıyordu cığerlerini yırtarcasına.
Herşeyi talan ettiler. Yeğenim bir ormanları var. Kıyamasın bakmaya. Yaktılar. Alevler iki insan boyu kadardı. Domuzlar öyle kaçıyorlardı ki.
Bir köy vardı. Ovacık tarafındaydı. Seyit Rıza’yı destekliyorlarmış. Bizi götürdüler o köye. Köyü insanlarla birlikte yakın dediler. Her tarafı alevlere verdiler. O esnada yangında kaçan bir kadının peşinde bir kız çocuğu ağlıyordu. Üç-dört yaşında ya vardı ya yoktu. Kız çocuk cigerlerini yırtarcasına ağlıyordu. Fakat bizim dilimizle ağlıyordu. Kadın biraz bekledi. Kız çocuğu anesine yatişecekti ki, kurşunla yere yığıldı. Komutan kahkaha atıyordu. Dinime imanıma! Kız bizim dil ile ağlamaya başladı.”
Ape Heci de ağladı burada. Bundan sonra ne olmuş, ne olmamış hiç konuşmazdı, konuşmadı. Sadece küçücük gözlerinde gözyaşları dökülürdü salça rengindeki toprağa. Artık ne yapsan boş, anlatmazdı. Belki de anlatamıyordu.
Osman AcarBir ikindi vaktiydi. Çok yorulmuştuk. Ben ile bir Erzurumlu arkadaş büyük bir taşın eteğinde Kurmanci konuşuyorduk. O hep öldürülenlerin de Kurmanc olduklarını söylerdi. Ben inanmazdım. Müslüman müslümana bunu yapmaz derdim. Meğer komutan da taşın tepesinde bizi dinliyor. Birden taştan aşağıya atladı. “Nedir bu sizden çektiklerimiz dedi?” İki-üç gün çadır hapsine koydular. Bazen gelip keyflerine göre dayak çekerlerdi. En son tokatı da; “aha bu da Seyit Rıza için” derlerdi.
Her öğlen ıstırhatında birkaç koyunu değneklere geçirip ateşler üzerinde çevirirlerdi.
Tam yirmi günüm dolmuştu Dersim’de. Abdullah paşa geldi. “Asker! Kemal paşadan haber var. Kemal paşa demişki, eğer bu savaşı başarıyla bitirirseniniz Halebe gideceğiz.”
Peki Ape Heci, Halebe gider miydiniz? Kaçmayı hiç düşünmedin mi?
Vala Bıraze( yeğen), Kemal paşa rahatsız olmasaydı bizi gönderirdi.. Halebi de yerle bir ederdik. Kaçamazdık ki. Şimdiki gibi tomafil(otomobil) yoktu ki. Neyle?
Peki Ape Heci, köylere giderken köylüleri görmüyor muydunuz? Konuşmalarını…
Bıraze, hangi köye asker girse köylüler ya kaçmışlar, yada kaçıp evlerine sığınıyorlar. Korkuyorlardı.
Hiç askere tepki gösteren köy oldu mu?
Oldu tabii. Bir köye gittik. Köylüleri köy meydanına topladılar. Önce ıslatılar sonra sopa dayağında geçirdiler. Komutan herkese küfür etti. Ana- bacı düz gitti. Köylüler de küfür ettiler. Erkekler ile kadınları ayırtılar. İki kişi vardı ayrılmıyorlardı. Nişanlıymışlar. Yeğenim, kızı aldılar yerlerde sürüklüyerek götürdüler. Tumanını çekip yırtılar. Tüm milletin gözlerin önünde tecavüz ettiler. Genç nişanlısı gitti kendini kayalıklardan aşağıya attı. Bu gözlerimle gördüm, kulaklarımla işitim kızın acı çığlıklarını. Huso Huso diye bağırıyordu cığerlerini yırtarcasına.
Herşeyi talan ettiler. Yeğenim bir ormanları var. Kıyamasın bakmaya. Yaktılar. Alevler iki insan boyu kadardı. Domuzlar öyle kaçıyorlardı ki.
Bir köy vardı. Ovacık tarafındaydı. Seyit Rıza’yı destekliyorlarmış. Bizi götürdüler o köye. Köyü insanlarla birlikte yakın dediler. Her tarafı alevlere verdiler. O esnada yangında kaçan bir kadının peşinde bir kız çocuğu ağlıyordu. Üç-dört yaşında ya vardı ya yoktu. Kız çocuk cigerlerini yırtarcasına ağlıyordu. Fakat bizim dilimizle ağlıyordu. Kadın biraz bekledi. Kız çocuğu anesine yatişecekti ki, kurşunla yere yığıldı. Komutan kahkaha atıyordu. Dinime imanıma! Kız bizim dil ile ağlamaya başladı.”
Ape Heci de ağladı burada. Bundan sonra ne olmuş, ne olmamış hiç konuşmazdı, konuşmadı. Sadece küçücük gözlerinde gözyaşları dökülürdü salça rengindeki toprağa. Artık ne yapsan boş, anlatmazdı. Belki de anlatamıyordu.
Osman Acar